30 Ocak 2019 Çarşamba

geleceğim

Sevgili şair çizgisi severler uzun bir süredir devam eden blog yayınımıza ve mesajlara ağır hastalığım nedeniyle uzunca bir süredir cevap veremiyorum.Bu yüzden cevapsız kalmış tüm maillerden dolayı herkesten özür dilerim.Bundan sonrası için de sizlere bir süre vermek isterdim ancak bunu bilmek sadece yüce Allah'a (c.c) mahsustur.Şifa dileyen dua eden herkese şimdiden sonsuz teşekkürler.Hoşçakalın

Ahmet Erkan Köseoğlu
sıcak saklayın gecelerimi
Geçici ayrılık benimkisi
İlkyaz çiçeğine gebeyim
Ağıtlar yakmayın adıma
Ben ölmedim ölmeyeceğim
Sıcak saklayın gecelerimi
Karlar altından çıkıp geleceğim
Düşlerinizin ateşinden
Ilık bir rüzgar gibi eseceğim
Demlice bir çay koyun üstüne
Aç çocuk gibi besleyin sobayı
Nasıl tütüyorsanız gözlerimde
Öylece tütsün buharı
Uzunca serin yatağımı
Boyunca uzansın ayağım
El aman deyince gece
Usulca kıvrılır yatarım
Can canım canlarım
Hazır mı koynunuzdaki yerim
Gün olur gecikmiş çocuk gibi
Bağıra çağıra gelirim.

Şiir:Nevzat Çelik

11 Mart 2018 Pazar

akşam yıldızı

Yaz ortasında , geceyarısı,
Yıldızlar yörüngelerinde solgun soluk göz kırpıp pırıldarken,
Kendisi göklerde , ışığı dalgalarda olan şu soğuk ayın
Daha parlak ışığına ve o soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi
Fazlasıyla ve fazlasıyla soğuktu gözlerim için
Derken kaçak bir bulut, önüme geçti örtü niyetine,
Ve ben yine sana döndüm , mağrur akşam yıldızı.
Senin ışığın daha değerlidir benim için.
Çünkü göklerdeki sarsılmaz o gururun , yüreğime mutluluk verir geceleri
Ve alçaktaki  soğuk ışıktan , daha çok beğenirim, senin o uzak ateşini.

Şiir:Edgar Allan Poe , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

4 Eylül 2017 Pazartesi

beklerim


bir gün bile uzak olma  benden , çünkü gün uzun
bitip tükenmeyen saatler ve dakikalar kadar uzun
durmuş bir zamanda , donmuş bir insan gibi , yani anlatamayacağım kadar uzun
trenler var ya trenler , bir yerlerde saklanıp da uzun uzun uyuduğunda
insanlar istasyon sıralarında  nasıl bir sabırla beklerse, işte öyle beklerim seni.

bir saat bile gitme benden , çünkü saat çalar uykuyu
açık gözlerime yerleşir o saat ve gidişinden bu yana  uykusuzluk siler uykuyu
damla damla su gibi gözlerimden akar ve birikir uykusuzluk  saat içinde
bir evi arayan kara bir duman , dolaşıyor kapıda pencerelerde
uykusuz beklerken kaybolan bu yüreği o öldürür belki de ...

Şiir: Neruda , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

17 Haziran 2017 Cumartesi

hüzün


Biz aşıklar için en güzel zaman , hüzünlü bir duruştur
Aşk bizi yakar ,  yanarız ama , ateş de hüzün için bir duruştur
Hem zaten biz mahzun bir nebinin ümmeti değilmiyiz?
Aşk yarası yarimdir , yarim de yaram , yaraya da  ilaç , hüznü bir duruştur

Rubai:Şems , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

15 Haziran 2017 Perşembe

sen ben sen


ben benmiyim , sen senmisin ,  ben senmiyim , bilemiyorum
hem ben benim , hem sen sensin , hem sen bensin diyemiyorum
ben seninle  öyle bir oldum ki sevgili  sevgilim
ben sen miyim , sen ben misin , ben benmiyim , sen senmisin , göremiyorum

Rubai:Rumi , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

8 Haziran 2017 Perşembe

hicri dokuzuncu sene muhammed (s.s)


bir şey vardı  sanki ve içine doğmuştu , suskundu,  konuşmuyordu
sadece gördükleriyle  selamlaşıyor ve sanki  her gün  biraz daha yaşlanıyordu
oysa sadece yirmi ak vardı sakalında
ve uzun uzun su içen develere baktığında
deve güttüğü  zamanlar geliyordu  hatırına.
sanki cenneti görmüş, sanki  yaratılışa şahit olmuş ve sanki bir aşka düşmüştü
alnı geniş, yanakları düzgün, kaşları ince ve gözleri saklı  gülüştü
boynu, gümüş bir testinin boğazına benziyordu.
ve bazen tufanın sırlarını bilen bir Nuh gibi bakıyordu.
ona danışmaya gelenler için her zaman adildi
kimi konuşur , kimi güler , kimi de inkar ederdi
sessizce dinler ve en son sözü o söylerdi
dilinden  zikir hiç eksik olmazdı
çok az yer, karnının üzerine bir de taş bağlardı.
hiç boş durmaz, arada bir koyunları sağar, başlarını okşardı
elbiseleri eskiyince, yere oturur  ve bir yama yapardı
artık genç değildi, eski gücü yoktu ama herkesten fazla oruç tutardı
altmış üç yaşında, bir ateş geldi ve sardı vücudunu
Kuran'ı son bir kez  karşılıklı okudu
sonra, sancağı teslim etti ve konuştu
mahzundu ve bakışlarında, yurdundan sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı
"Ey insanlar, artık aranızdan ayrılma vakti geldi
ömür biter, hayat gelip geçer
biz, karanlıktaki birer zerreyiz, yüce olan sadece O'dur
O'ndan başka rehberim ve O'nsuz bir değerim yoktur
eğer herhangi birinize bir kötülük yaptıysam, çıksın ortaya
kime bir fiske vurmuşsam, o da bana vursun...
işte şimdi Allah benim adımı andı! duymayanlar da  duysun!
topraktan insan, nurdan nebiyim
İsa'dan sonra dini tamamlamaya geldim.
İsa ise ne tanrıdır ne de oğlu
O gülü koklayan bakire Meryem'den doğdu.
unutmayın, ben de bir faniyim
kuruyan bir balçıktan  başka bir şey değilim...
işlediğimiz her bir günahın bedeli , korkunç bir haşere olsaydı
cehenneme çevirirdi o karanlık mezarı
ve cehennem ehli bedeni tekrar tekrar yenilenir
ve o azgın kurtlar  hep yeniden kemirir...
benim kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir
bir sözüm korkutur, bir sözüm müjdecidir;
bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım
böyle geçen bir ömrü de nihayet tamamladım
şimdi Allah'a gidiyorum ve dünyayı size bıraktım.
O'na inanıp teslim olun , işte bu islam dini
ve hiç kimse  günahsız değildir , ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi
namaz kılın, alnınız değsin yere
zira o dayanılmaz cehennem ateşi, yere kapanmayan bedenleri yakar sadece...
ey insanlar size sesleniyorum
vakit doldu, ebedi bir aleme gidiyorum"...
bütün bir halk ağlıyordu  ve evine kadar beraber gidildi
bütün bir halk  bekledi ve geceyi taşların üzerinde geçirdi
ertesi sabah, gün ağardığında  Ebubekir kıldırıyordu namazı
Muhammed ise dinliyordu yatakta ve kıpırdıyordu sadece ağzı
ölüm meleği çıka geldi , ikindi vakti
"girebilir miyim" diye müsaade istedi
O'nunsa gözleri dünyaya açtığı ilk günkü gibi
ışıl ışıl parlıyor ve gülüyordu sanki
melek ona  "Allah seni bekliyor" dedi
O da biraz doğrulup "memnuniyetle" dedi.
ve bir an aralandı dudakları , sanki bir gülümseme gibi
son nefesini verdi

Şiir:Victor Hugo , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

16 Ekim 2015 Cuma

gitme o derin karanlığa tatlı tatlı


gitme , o derin karanlığa tatlı tatlı
güçsüz olsan bile , haykır bağıra çağıra  gün batımına
öfkelen ve asla durma yitip giden ışığın karşısında.

bilge adamlar ki bilirler , karanlığa gideceklerini sonunda
ancak tüm sözleri bir şimşek , bir ışık olmadığı için
gitmezler tatlı tatlı , o derin karanlığa.

iyi adamlar ki bağırır ve son defa sallar ellerini
uzak anılarında bir çok faydasız işler , dans ediyor olsa da
öfkeyle bağırırlar , yitip giden ışığın karşısında.

güneşi daha doğarken yakalamış olan adamlar ki
çok geç anlar ne kaybedeceğini onun yolunda
ve gitmezler tatlı tatlı , o derin karanlığa.

ağır hasta adamlar ki kör edeceğini bilerek görürler
kör gözlerin bir yıldız gibi yanarak parlamasını karanlıkta
ve öfkeyle bağırırlar , yitip giden ışığın karşısında.
...
Şiir: Dylan Thomas ,  Düzenleme: Ahmet Erkan Köseoğlu 

8 Şubat 2013 Cuma

Çizgideki Şiirler



Yaşadığım hayat çizgim boyunca en duygulu , en çoşkulu zamanlarımda bana eşlik eden , yol gösteren , ilham veren bir çok şiir , bir çok şarkı oldu .İşte bunların arasından seçtiğim 30 tanesini  uzun bir süreden beri bu blogdaki çizgisinden sizlerle de  paylaştım .Çok sevdiğim bu şiir ve sözlerden derin hatırası olan iki tanesini ise o anki duygularıma umutlarıma göre birazcık düzenledim.
Umuyorum bu şiirleri ve sözleri  her okuduğunuzda , dinlediğinizde sizde de bende uyandırdığı duygu dolu hayranlıkları ve hiç bitmeyen umutları her koşulda yeniden yeşertir ve yaşatır .

Çizgideki tüm usta şairlere sevgiyle ve hürmetle selam selam.

Sürçü lisan ettimse affola.

şimdilik bitti.

1985-2013
Ahmet Erkan Köseoğlu

rindlerin akşamı


Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Gruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,

Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır gögsümüzde yahut gül.

Şiir:Yahya Kemal Bayatlı


Not: rind kısaca gönül adamı demektir

6 Şubat 2013 Çarşamba

çocukluğum


Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.

Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!

Şiir:Cahit Sıtkı Tarancı

4 Şubat 2013 Pazartesi

kuş hatıraları


benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
rüyalarımıza melekler uğrardı.
kapımızdan yoğurtçu , bahçemizden ishakkuşu
kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
kışın bir sobamız olurdu , sobanın yanında kedimiz
kedinin önünde yün yumağı
bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

yerli malı kullanan , yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili
kuru incir üzüm fındık , tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren
kuru üzüm inciri satan
karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
bir toprağın fertleri...
Biraz yoksul biraz mütevekkil
biraz mahcup biraz kırılgan , biraz naif ama hep umutlu...

özlerdik , memleketteki halamızı , ince doğranmış bir dilim pastırmayı
yurttan sesler korosunu , akşam komşuluklarını , radyo tiyatrolarını
sabah ezanını , kalaycıyı bozacıyı , Münir Nurettin şarkılarını
Orhan Boran yarışmalarını , kandil gecelerini , duvarlarımızın sarmaşıklarını
bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
okul önü kozhelvalarını , akşam oturmalarını ve hayatı...

top oynardık , ip atlar kedi kovalar , taşlarla birbirimizin başını yarar
mahalle savaşları çıkarır
gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemaya gider
Sadri Alışık , Vahi Öz , Belgin Doruk , Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozlar içer , güler eğlenir bağırır çağırır
dönerken yıldızları sayardık.
sıkı çocuklardık.

hepimizin birer yıldızı vardı , onlara isim takardık
onlar da bize isim takardı
pus ve dumandan önce bu şehrin
geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı.
benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
biz kimseden yana değildik.
kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı.
bir değirmendeydik öğütülen , öğütülürken türküler söyleyen
buğday başaklarına benziyorduk.

ben çorbalardan tarhanayı , yemeklerden kurufasulyayı
sigaralardan Harmanı belki bunun için çok sevdim.
yollar bozuk musluklar bozuk ,
ziller bozuk , paralar bozuk ama adamlar sağlamdı.

bu şehrin yıldızları vardı.
saçlarına kurdelalar takan
çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına
leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan
gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde
küçük çocukları vardı bu şehrin , bu şehrin yıldızları vardı.

ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.
Konya tahıl ambarı
Mersin muz cennetiydi.
Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar
Şişhane'de mutlak raydan çıkardı.
vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.
Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu , bizzat kendisi vardı.
başımız ağrırdı komşumuz vardı , gönlümüz daralırdı komşumuz vardı
çorbamızı umutlarımızı memleket kadar
kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı.

geceleri bekçimiz  gündüzleri sütçümüz
bizim kadar zayıf da olsa
nohuta makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
ceplerimizde kırık misketlerimiz  çamur bulaşığı ellerimiz
ve gülümseyen bir yüzümüz
göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
bir araya gelerek çektirebileceğimiz  bir aile fotağrafımız vardı.

bir sabah bütün iyi şeylerin  Ayvansaray iskelesinden
hayal ülkesine doğru demir alan
bir şirket-i hayriyye vapuru gibi  aramızdan ayrıldığını gördük.
sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı  gazeteler
Süheyla hanımın Raci beyin  Melahat Mehveş ablanın
Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise
yazmadılar nedense  ama yok , ama yoklar artık.

ne Harman sigarası kaldı geriye
ne Olimpos gazozu  ne Sadri alışık.
kalan bir tortuydu belki.
belki kırık bir rüya denizi
belki suya düşürdüğümüz suretimizin
cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey.
herşey Maltepe sigarasının  her arandığında
her bakkalda bulunabilmesi ile  büyüsünü kaybetmişti belki de.
belki de biz bir rüya mı görmüştük?

hadi hepsi yalandı.
hadi hepsi hayaldi.
hadi hepsini ben uydurmuştum
ama rüyalarımızın melekleri  ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?
ya onlar ? onları siz de görmediniz mi?
sizin de sofranıza konup  rüyalarınıza uğramadılar mı ?
onlar da mı yalandı ?

Şiir:İbrahim Sadri

1 Şubat 2013 Cuma

karadut


Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Şiir:Bedri Rahmi Eyüboğlu

31 Ocak 2013 Perşembe

acil şifalar


Bahçe kapısından sızdılar
Aralık kalmış neresi varsa hayatımın
Bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan
Daha asitli bir yalnızlık için dilek tutuyorum şarkılara
Sıradaki benim şansıma diyorum
Haberler başlıyor birden
Benden, hazin biçimde bahseden
Kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa
Önde gideniyim her tazyikli akışta
...
Hem gidenedir bu şiir
Hem gelecek olana
O da biraz oyalanıp gider nasılsa
Hep haberler başlayacak biliyorum
Hangi şarkıyı seçsem şansıma
Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara
Mavisine değil denizin
Sade tuzuna

Şiir:Yılmaz Erdoğan

30 Ocak 2013 Çarşamba

herkes gibisin


Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Şiir:Nazım Hikmet Ran

Çizgimdeki Şiirler


Çizgimdeki şiirler, bugüne kadarki hayat çizgim boyunca karşılaştığım duygu yüklü anlarda , saatlerce tekrar tekrar yazarak biraz da olsa umut bulduğum , coşkulandığım ve hayatı bana en başından bir daha  sevdiren kendi şiirlerimdir.Bu blogda sadece 30 tanesini sizinle paylaştım.Umuyorum bu şiirlerde aynı bende olduğu gibi sizinde bazı duygularınıza tercüman olacak ve umudunuzu hep taze tutacaklardır..Hayat çizgim elverdiği süre içinde daha başka şiirlerde ve başka bir çizgide belki yeniden buluşuruz.

Şimdilik bu kadar.

1986-2011
Ahmet Erkan Köseoğlu

29 Ocak 2013 Salı

yüreğim kanıyor


Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında.
Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin.
Sonumuzun adım. adım yaklaştığını görürdük.

Yarılan ekmeğin buğusuyduk
Paylaşılan zeytin tanesinin,
Yüzümüze saldıran yağmur avanesinin.
Biz hep üşüyen burnumuzu avucumuzda hohlayarak yürürdük.

Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız, hiçbir yalanımız
Gözüm yaşarıyor, yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle

Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı, camları kırdı,
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Herşeyi kötüledi, bizi yaraladı...
Biri şarabımızı döktü, soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu, kafeste kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor
Solmasaydı gülümüz böyle!.
....
Birer yolcuyduk, aynı ormanda kaybolmuş.
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe.
Hep aynı kaderde buluşurduk
Sevmeye tutuklu gibi

Birer tomurcuktuk hayatın kollarında.
Birer çiğ damlasıydık, bahar sabahında, gül yaprağında...
Dedim ya, hiç yoktan susturuldu şarkımız!
Yüreğim kanıyor, bitmeseydi öykümüz böyle!..

Şiir:Yusuf Hayaloğlu

28 Ocak 2013 Pazartesi

sır


Yerdeki ve gökteki tüm sırlara ermişiz
Çözülmedik sır kalmaz , insanlara demişiz
Ama bir sır ki çözemez hiç bir kimse
Ecel şerbetin içip , geriye dönmemişiz....

Hayyam

27 Ocak 2013 Pazar

genç olmak


ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum
fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilemezsin
şimdi komik  , ancak  sen de yaşlanacaksın bir gün
ve aynı şeyleri söylüyor olacaksın bir başkasına , belki gülerek

zaman hızla  geçip gider dünyada  ve bu bir eski hikayedir , hiç bitmeyen
yaşadım durdum
birçok soru sordum
tanıştığım tüm yaşlı adamlara
ancak hiç bir cevap alamadım onlardan
sadece yaşanan hayat , bir arada

hatırlanacak günler olacak
gözyaşı ve kahkahalarla dolu
her yazdan sonra kış gelecek ve her kıştan sonra da bahar
hep yeniden
böylece yıllar gelip geçecek ömründen

öyleyse dostum uzak durma , gel beraber şarkılar söyleyelim
sen bana yeni şarkıları  söyle
ben sana eskilerden çalayım
zamanla,  gençlik günlerin bir bir geçerken
seninle hayatı paylaşanlarla  duyacağın o şarkı , bu şarkı olur  belki de

Şiir:Orson Welles , Düzenleme:Ahmet Erkan Köseoğlu

deniz


Bilen insan seyreder , o yüce kudretini
Cahillerse hesaplar , geleni gidenini
Deniz , deniz olduğu için dalgalanmaktadır
Kumlar ise sanırlar , yıkar kendilerini ...yeni yorumum birazdan

Hayyam

felek


Bir kukla sahnesidir , şu dünya
Felek derler kuklacıya , ustaya
Biz sahneye çıkarız birer , ikişer
Oyun biter gireriz , hep birlikte kutuya ...

Hayyam

25 Ocak 2013 Cuma

fahriye abla


Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla,
Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Şiir:Ahmet Muhip Dranas

yokluk


Ben yokluğu yalnız bende sanırdım
Meğerse ne yokluk çekenler varmış
Derdimi herkesten fazla sanırdım
Yokluk içinde yaşarken ölenler varmış

Ey gönlüm sen benden neler istiyorsun
Mutluluk yetinmektir, bunu bilmiyorsun
Neden şu haline şükür etmiyorsun
İsyan ediyorsun...

Görmedin mi dünya hırsın kurbanıdır
Sen de bir hırsına mağlup oluyorsun
Dünya gurbetinde birer misafiriz
Doğarken ne getirdin, ne götürüyorsun

Mutluluk hırstan uzak olabilmektir
Mutluluk bir gönülde bir aşk demektir
Ömrün ilk adımları sevgiyle başlar
Mutluluk nefret değil, sevebilmektir

Hasret benim dert benim şu susmayan can benim
Derde öyle alıştım ki sanki ben dert, dert benim

Şiir:Orhan Gencebay

24 Ocak 2013 Perşembe

güzel havalar


Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Şiir:Orhan Veli Kanık


4/7


Dörtle yoğrulup , yediden gelen
İnanki bir daha gelemez giden...
Dörtle yedidir , bütün dertlerin
İyi yaşa eğlen, o gün gelmeden ...

Hayyam

mum



İnsanım özgürüm , diyorsan dostum
Kısacık ömründe nedir bu tutum
Sen ne istersen , bil istenmiştir
Elinde kaderin , erimeyen mum ....

Hayyam

23 Ocak 2013 Çarşamba

öylesine sevmiştim


Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,onlarda gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden
Sevdiğimiz şarkıları da
Pencereme konan yusufçukları da
Bana karanlığı bırak
Beni bırak, beni böyle bırak
Böyle ansızın, böyle yakışıksız
Böyle anlamsız, böyle dağınık
Öyle kapıda susuşun
Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun
Öyle sağlam, öyle bir de vuruşun
Koy beni sensizliğe
Ve otursun içime kül gibi kor yangının

Şimdi gidiyorsun, git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,onlarda gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin

Şiir:İbrahim Sadri

Hayyam Türk olsaydı


Hayyam rubaileri , uzun yıllar içinde bir çok kez türkçeye çevrilmiştir.Her tercüme eden şair-yazar, kendine yakın gelen değerlere göre bazı rubaileri seçmiştir.Seçilen rubailer ise daha çok şarap ve hayatın anlamsızlığı içerikli rubailer olmuştur.Bazı tasavvuf içerikli zor rubailer ise tam manasıyla çevrilememiş özellikle  okuyucuya çözmesi için manasız bir şekilde bırakılmıştır.
Hayyam rubaiyatının bir görüşe göre, Titanic le beraber buzlu sulara gömülmesinden sonra , mevcut kalan  rubailerin bir çoğunun sahte olduğu ve isimsiz birçok rubainin de  Hayyam'a maledildiği bilinmektedir. Çünkü bunların içinde birbiriyle anlam olarak çelişen , hatta birbirinin tam tersi anlama gelen , bir çok rubai vardır.Bu yüzden şu anda yayınlanmış bine yakın rubaiden , aslında çok azının Hayyam'a ait olduğu  acı bir gerçektir.
1998 yılında Amin Malouf 'un Semerkant romanında çizdiği Hayyam karakterinden sonra , tüm Dünya'da bir Hayyam hayranlığı başlamıştır.Ülkemizde de bu süreçte birçok eski yeni tercüme ortaya çıkmıştır.Bende başlayan Hayyam merakı ise beni o ana kadar basılmış tüm rubaileri incelemeye kadar götürdü ve uzun bir çalışmanın ardından., Hayyam'ın düşünce çizgisini ve hayat görüşünü önplana alarak  , kendi iç sezgimle  sadece 30 rubai seçebildim. Bu  rubaileri de sayısız defa , bir çok tercümeden ve orjinalinden tekrar tekrar okudum.Sonuçta aynı manada , yeniden tercüme ile düzenlediğim 30 türkçe rubai ortaya çıktı. Ana düşüncem "Hayyam Türk olsaydı ve farsça yerine rubaileri türkçe yazsaydı nasıl yazardı ? " fikriydi. Geçen zaman içinde , yine defalarca okuyup, defalarca yeniden düzenlediğim bu 30 rubai içinden ,en sevdiğim 10 tanesini şimdi siz de Şair Çizgisi'nde okuyabilirsiniz.
Rubai formunun büyük ustası ve tasavvuf ehlinin uzak yıldızı Ömer Hayyam'a yıldızlar kadar selam selam.

Ahmet Erkan Köseoğlu 
1998-2010

dilek


Ne istersen iste , yüce tanrıdan
Muradın olurmu ? vakti dolmadan
Tanrı istemezse , inan birkere
Yanlıştır dileğin , daha en baştan...

Hayyam

hırsız


Her sabah , yeni bir gün doğarken
Bir gün daha eksilir ömürden
Her şafak bir hırsız sanki
Elinde fener , sessizce gelen.....

Hayyam



22 Ocak 2013 Salı

balıkçılar


"Bugün açız yine evlatlarım" diyordu peder
Bugün açız yine, lakin yarın, ümid ederim
sular biraz daha sakinleşir. Ne çare, kader

"Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim."
Diyordu oğlu, "Yarın sen biraz ninemle otur.
Zavallıcık yine kaç gündür  hasta"

Olur , biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz.

Çocuk düşündü, şikayetli bir nazarla,
Ya biz , ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz.

Hala , dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.

Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme.
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha.

Deniz , dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
kadın gürültüsü , neşreyliyordu ortalığa

"Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa"
O gitmek istedi; "Sen evde kal" diyor.
Ya sakın , O gelmeden ben ölürsem.
Kadın bu son sözle düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
bakıp sükut ediyorlardı.Başlarında uçan
kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
Bir ihtilac ile etrafa ra'şeler vererek uğulduyordu.

Şafak sökerken O, yalnız, bir eski tekneciğin
düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ilerliyordu.Deniz aynı şiddetiyle şırak , şırak dövüp eziyor
köhne teknenin şişkin siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: "Haydi , nasibin o dalgalarda, yürü"

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür;
"Yürümek nasibin işte bu! Hala gözün kenarda.Yürü!"
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır. Ölüyor
Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle
tehi, kazazede bir tekne karşısında peder,
uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor.
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler.

Şiir:Tevfik Fikret

21 Ocak 2013 Pazartesi

bana emmi diyen dilber





















Bana emmi diyen dilber
Emmin seni heyheylesin
Yaşı küçük boy münasip
Emmin seni heyheylesin

Emminin sakalı kaba
Hem çuha giyer hem aba
Seni sevsin bizim oba
Emmin seni heyheylesin

Emminin sakalı sarı
Gel gönlümü üzme bari
Geceler olunca yarı
Emmin seni heyheylesin

Ağdır deli gönül ağdır
Senin cünnülügün çağdır
Ergenler de benden yeğdir
Emmin seni heyheylesin

Heçeye gönlüm heçeye
Sarılmış durur keçeye
Bu geçeden o geçeye
Emmin seni heyheylesin

Dadaloğlum okuşursun
Koçlar gibi tokuşursun
Tenha bulsan öpüşürsün
Emmin seni heyheylesin

Şiir.Dadaloğlu

20 Ocak 2013 Pazar

dünya daraldı


Dünya geniş idi şimdi daraldı
Çıkıp gideceğin yer belli değil
Yetmiş altı yıldır alır satarım
Bakmadım deftere , kar belli değil

Seyrettim alemi dünya dar dedim
Ay dünya, arası sanki bir adım
Denizi karayı ölçtüm aradım
Adalar içinde , var belli değil

Avrupa Asya ayrı bir kıta
Bir yıllık yol idi deveye ata
Uçaklar sığdırdı beş on saata
Daha neler çıkar , dur belli değil

Hırsızlar çalardı at ile para
Şimdi çalıyorlar uçak araba
Bekar kalsam dünür olsam dullara
İstenecek başlık , ver belli değil

Evlattan uşaktan fayda bekleme
Binde bir bulunur o da tekleme
Cahil insan gül ise de koklama
Ayvası turuncu , nar belli değil

Ne oğluna güven ne de kızına
Ne söylesen kulak vermez sözüne
Yalvar yakar getiremen izine
İçimde bir ateş , kor belli değil

Bu kahpe dünyanın sonu vefasız
Beş günlük ömrünü geçir kavgasız
Diyorlar Veysel'e sersem kafasız
Başımda duman var,  kar belli değil

Şiir:Aşık Veysel Şatıroğlu

mecnun


Leylayı arayan mecnun olmalı
Kendini unutup , bir yol tutmalı
Bir güzel yolunu keserse bir gün
Hemen bir kör , hemde dilsiz olmalı ...

Hayyam

pergel


Sevgilim seninle ben pergel gibiyiz
İki başımız var , bir kaderimiz
Ne kadar dönersem döneyim çevrende
Er geç birleşir bedenlerimiz ...

Hayyam

aşk


Gönül sevdiğinin kapısında ol bir kul
Ne isterse canın , onda ara , onda bul
Aşk bir kumardır , hile yapılmaz
Koy canını ortaya , yutulursan yutul ...

Hayyam

18 Ocak 2013 Cuma

gün eksilmesin


Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Şiir:Cahit Sıtkı Tarancı

17 Ocak 2013 Perşembe

üstü kalsın


ölüyorum tanrım
bu da oldu işte
her ölüm erken ölümdür
biliyorum tanrım
ama ayrıca aldığın şu hayat
fena değildir
üstü kalsın

Şiir:Cemal Süreya


Bir sevdadır Cemal Süreya


Bloga koyduğum Bir Sevdadır Cemal Süreya şiirleri 20 inci şiirle burada bitiyor. Benim tamamen kendi şahsi duygularımla seçtiğim ve bazılarını o anki duygu ve düşünce dünyama göre yeniden düzenlediğim bu şiirler , umarım size de teselli olup yol göstermiştir.Yaptığım düzenlemeler asla şiirlerin orjinal hallerine ve büyük usta Cemal Süreya'ya  bir düzeltme değildir. Sadece ve sadece benim o anlardaki duygularımla ,büyük ustanın şiirlerindeki duygu hallerinin kesiştiği , küçük ekleme ve çıkarmalardır.
Bu şiirleri yazarak en çoşkulu anlarımdaki duygularımı anlatmama imkan veren ,çok değerli ve çok sevdiğim büyük usta Cemal Süreya'ya  saygıyla teşekkür ediyor ,rahmet ve sevgiyle anıyorum...

2010-2013
Ahmet Erkan Köseoğlu

ölüm


ölüm geliyor aklıma birden ölüm
bir ağacın gövdesine sarılıyorum

Şiir:Cemal Süreya

vakit var daha 2


deve , devenin üstünde bir tabut
biri çekiyor deveyi
üçüde ali
deve , deveyi çeken , ve tabutun içindeki

çılgın gibi koşuyorum köylerden şehirlere
başını kayalara vura vura ilerleyen bir insan seli
mahşer meydanını dolduruyor
meydanın orta yerinin sesi
diyor ki değil daha
vakit var daha
dayan daha

Şiir:Cemal Süreya , Düzenleme :Ahmet Erkan Köseoğlu