4 Şubat 2013 Pazartesi
kuş hatıraları
benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
rüyalarımıza melekler uğrardı.
kapımızdan yoğurtçu , bahçemizden ishakkuşu
kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
kışın bir sobamız olurdu , sobanın yanında kedimiz
kedinin önünde yün yumağı
bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.
yerli malı kullanan , yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili
kuru incir üzüm fındık , tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren
kuru üzüm inciri satan
karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
bir toprağın fertleri...
Biraz yoksul biraz mütevekkil
biraz mahcup biraz kırılgan , biraz naif ama hep umutlu...
özlerdik , memleketteki halamızı , ince doğranmış bir dilim pastırmayı
yurttan sesler korosunu , akşam komşuluklarını , radyo tiyatrolarını
sabah ezanını , kalaycıyı bozacıyı , Münir Nurettin şarkılarını
Orhan Boran yarışmalarını , kandil gecelerini , duvarlarımızın sarmaşıklarını
bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
okul önü kozhelvalarını , akşam oturmalarını ve hayatı...
top oynardık , ip atlar kedi kovalar , taşlarla birbirimizin başını yarar
mahalle savaşları çıkarır
gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemaya gider
Sadri Alışık , Vahi Öz , Belgin Doruk , Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozlar içer , güler eğlenir bağırır çağırır
dönerken yıldızları sayardık.
sıkı çocuklardık.
hepimizin birer yıldızı vardı , onlara isim takardık
onlar da bize isim takardı
pus ve dumandan önce bu şehrin
geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı.
benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
biz kimseden yana değildik.
kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı.
bir değirmendeydik öğütülen , öğütülürken türküler söyleyen
buğday başaklarına benziyorduk.
ben çorbalardan tarhanayı , yemeklerden kurufasulyayı
sigaralardan Harmanı belki bunun için çok sevdim.
yollar bozuk musluklar bozuk ,
ziller bozuk , paralar bozuk ama adamlar sağlamdı.
bu şehrin yıldızları vardı.
saçlarına kurdelalar takan
çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına
leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan
gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde
küçük çocukları vardı bu şehrin , bu şehrin yıldızları vardı.
ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.
Konya tahıl ambarı
Mersin muz cennetiydi.
Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar
Şişhane'de mutlak raydan çıkardı.
vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.
Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu , bizzat kendisi vardı.
başımız ağrırdı komşumuz vardı , gönlümüz daralırdı komşumuz vardı
çorbamızı umutlarımızı memleket kadar
kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı.
geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz
bizim kadar zayıf da olsa
nohuta makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
ceplerimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz
ve gülümseyen bir yüzümüz
göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotağrafımız vardı.
bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden
hayal ülkesine doğru demir alan
bir şirket-i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük.
sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler
Süheyla hanımın Raci beyin Melahat Mehveş ablanın
Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise
yazmadılar nedense ama yok , ama yoklar artık.
ne Harman sigarası kaldı geriye
ne Olimpos gazozu ne Sadri alışık.
kalan bir tortuydu belki.
belki kırık bir rüya denizi
belki suya düşürdüğümüz suretimizin
cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey.
herşey Maltepe sigarasının her arandığında
her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de.
belki de biz bir rüya mı görmüştük?
hadi hepsi yalandı.
hadi hepsi hayaldi.
hadi hepsini ben uydurmuştum
ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?
ya onlar ? onları siz de görmediniz mi?
sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı ?
onlar da mı yalandı ?
Şiir:İbrahim Sadri
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder